Nejat Başar *
ABD, İngiltere ve Kanada basınındaki etik anlayışı gazetecilik anlamında en üst düzey olarak görülüyor. Günümüzde televizyon ve internet gazeteciliğinin getirdiği değişim haberi ve görüntüleri en kısa zamanda izleyiciye sunmaktan geçiyor.
ABD, İngiltere ve Kanada’da basın özgürlüğü son derece sıkı korunan anayasal bir hak. Basına karşı herhangi bir hükümet veya devlet baskısı tüm basın tarafından büyük tepki görüyor. Basın, hükümet ve devlet yetkililerinin halkın çıkarına ve kanunlara uygun bir şekilde hizmet etmesine garanti eden bir kurum olarak görülüyor.
Terörizm, büyük felaketler ve suçlarla ilgili konularda gazetelerin hangi haberi nasıl ve hangi fotoğraflarla basacağı ve gazetenin hangi sayfasında yayınlayacağına kurumların editoryal ekipleri karar veriyor.
Araştırmalara göre editoryal ekiplerin kararını en fazla etkileyen faktörler okuyucu tepkisi, kurban veya kurbanların özel hayatının ihlali riski ve haberin içeriğinin en iyi nasıl sunulabileceği.
Anglo-Sakson medyasında değişim
Medyanın şiddet içeren olaylara tepkisi son 40 yıl içinde büyük değişiklikler gösterdi. Bunun en büyük nedeni olarak küresel terörizmin ön plana çıkması olarak görülüyor. 1960 ve 1970’li yıllardaki Vietnam Savaşı sırasında Amerikan basını şiddet içeren fotoğraflar göstermekten kaçınmadı. Hatta bu fotoğrafların Amerikalılar arasında o dönemde yaygın şekilde görülen savaş karşıtlığını körüklemiş olduğuna inanılıyor.
O dönemde gazeteler ve televizyon kanalları artık gazetecilik tarihine geçmiş olan bazı fotoğrafları yayınlamakta hiçbir sorun görmedi. Bunlar arasında ABD destekli Güney Vietnam’da bir polis şefinin bir Komünist tutukluyu sokak ortasında vurması ve napalm bombası yüzünden üzerindeki elbiselerin tamamen yanmış olduğu Vietnamlı küçük kız hâlâ hafızalarda. O dönemdeki savaş karşıtlığı, hem gazilere hem de hükümete karşı büyük tepki oluşmasına, ve sonunda ABD’nin Vietnam’da yenilgiyi kabul edip geri çekilmesine neden oldu.
Ancak artık ABD halkı Irak, Afganistan ve ABD’nin askeri operasyon düzenlediği diğer ülkelerden neredeyse hiç şiddet içeren fotoğraf görmüyor. Bunun da eskiden savaş karşıtlığının son derece güçlü olduğu ABD halkının binlerce askerinin ve on binlerce yerel sivilin öldüğü Afganistan ve Irak’taki savaşlara karşı sokaklara dökülmemesinin nedeni olarak görülüyor. Bazı uzmanlar halkın Irak’taki çatışmalardan haberdar olmadığı, hatta Başkan Bush asker tabutlarının fotoğraflarının çekilmesini yasakladıktan sonra büyük ihtimalle son derece kansız bir savaş olduğunu düşündüğünü söylüyor.
New York Times’da 2009’da yayınlanan bir editoryal yazıda, “Irak ve Afganistan’da ölen veya ölmek üzere olan Amerikan askerlerinin fotoğraflarını gazetelerde görmek son yıllarda neredeyse imkânsız. Vietnam Savaşı sırasında bu böyle değildi” diye belirtildi.
Terörün amacı terörize etmek
İngiltere’de IRA saldırıları yüzünden basının teröre karşı belli bir tutumu oluşmuştu. Terörün amacının halkı terörize etmek olduğuna inanan basın, bunun etkilerini asgariye indirmek için genelde kanlı kurban resimlerini kullanmamaya çalıştı. 11 Eylül 2001 yılında meydana gelen terörist saldırılarla beraber dünya “küresel terörizm” kavramıyla tanıştı ve ABD basını da İngiliz basınına benzer bir tutum aldı.
11 Eylül 2001’de ABD’de meydana gelen ve yaklaşık 3 bin kişinin öldüğü saldırılarda ABD gazetelerin tutumu konusunda yapılan bir araştırma, olayın en çarpıcı görüntülerinden olan insanların gökdelenlerden atlaması fotoğraflarını hiçbir büyük gazetenin ilk sayfalarında yayınlamadığını gösterdi.
Araştırmaya göre, gazetelere giren fotoğrafların içeriğinden sorumlu olan fotoğraf editörleriyle beraber editoryal ekipleri hangi fotoğrafların gazeteye gireceğine karar verdi. Bazı gazeteler iç sayfalarda bu fotoğrafları yayınlarken bazıları içeride bile yayınlamadı. Editörlere göre, televizyon ve internet çapında insanların çoğu bu görüntüleri zaten önceden görüyor ve o yüzden gazetelerin bu konuda okuyucu tepkisinden çok da çekinmesine gerek yok. O yüzden öncelik kurbanların özel hayatı ve haberin en iyi nasıl sunulabileceği ön plana çıkıyor. Gazete editörlerinin çoğu, olayın boyutunu en iyi şekilde anlatabilmek için en çarpıcı fotoğrafların kullanılması gerektiğini söyledi. Ancak 11 Eylül’den sonra birçok gazete çaresiz kalan insanların öleceklerini bile bile neden atlamış olabileceğini uzman psikologlara sorup açıklayıcı yazılar yayınlayıp, görüntülerin zarar verici etkisini bir ölçüde gidermeyi uygun görmüş.
Bir editör, “Eğer bu bir kaza veya intihar olsaydı, fotoğrafları yayınlamazdı. Ancak bu büyük çapta bir terör saldırısı ve haberin boyutunu anlatmak için en etkili fotoğrafları kullanmalıydık” diye konuştu.
Olaya yakınlık
Aynı çalışmada, olayın olduğu yere olan yakınlığın da editörleri etkilediğini gösterdi. 11 eylül saldırılarının ABD’nin doğu kıyısında meydana gelmesi yüzünden, doğuda basılan gazetelerin çoğunun fotoğrafları yayınlamak konusunda çekince gösterdiği, ancak batı kıyısındakilerin çoğunun fotoğrafları kullandığı belli oldu.
Aynı şeyin, diğer ülkelerde meydana gelen trajediler veya saldırılarda da görüldüğü belirtildi.
Devletle işbirliği
2002’de ABD Başkanı Bush’un o dönemde Ulusal Güvenlik Danışmanı olan Condoleezza Rice, topladığı gazete yöneticilerinden El Kaide lideri Usame Bin Ladin’in internetteki mesajlarını yayınlarken dikkatli olmalarını ve daha dikkatle edit etmelerini rica etti. Uzmanlara göre burada Rice’ın yaptığı “rica” etkili oldu ve Bin Ladin’in mesajları eskisi kadar yayınlanmamaya başlandı.
Ancak aynı uzmanlar, “Rice gazetecilere Bin Ladin’in mesajlarını yayınlamamalarını söyleseydi gazetecilerin tepkisi çok sert olurdu ve yönetimi sansürcülükle suçlarlardı” diyor.
Aynı dönemde devlet fonlarıyla çalışan Voice of America (VOA) kanalı, Taliban lideri Mollah Ömer’le bir röportaj yapmıştı. ABD Dışişleri Bakanlığı, yaptığı açıklamada VOA’nın bu röportajı yayınlamamasını söyledi. Ancak buna tepki gösteren VOA yöneticileri, kısa süre içinde röportajı yayınladı. Aynı şekilde, 2005’te ABD’nin Meksika Körfezi kıyısını felaket bölgesine çeviren Katrina Kasırgası’ndan sonra Bush yönetimi gazetecilerden kurbanların fotoğraflarını yayınlamamalarını istedi. Bush’un isteklerini dikkate almayan gazeteciler, felaket bölgesindeki durumu tüm açıklığı ile gösterdi ve bu Bush’un büyük eleştiriler almasına yol açtı.
Öte yandan Amerikalı gazetecilerin okuyuculardan aldığı tepkiler konusunda yapılan bir araştırma ise son derece ilginç bir sonuç verdi. Amerikalı gazetelerin ve televizyonların, Irak ve Afganistan’da olanları tüm çıplaklığıyla yansıtmaması halk arasında savaşa olan desteğin yüksek kalmasına neden oldu. Bunun da bir sonucu olarak, savaşı eleştiren veya olumsuz taraflarını ön plana çıkaran gazetecilerin okuyucular ve yöneticilerden büyük tepki ve eleştiri aldıkları görüldü.
Sonuç
Anglo-Sakson ülkelerinde basın, anayasa tarafından korunan bir kurum ve gazeteciler hakları konusunda son derece hassas. Her hangi bir sansür teşebbüsü, büyük tepki görüyor. Hangi haberi nasıl ve hangi tür görselle yayınlayacakları konusunda genel bir kural olduğu söylenemez ve bu karar genelde medya kurumlarının editoryal yöneticileri tarafından, belli öncelikler göz önüne alınarak yapılır.
Okuyucu tepkisi, kurban veya kurbanların özel hayatının ihlali riski ve haberin içeriğinin en iyi nasıl sunulabileceği en ön plana çıkan faktörler. Ancak internet çağında okuyucuların büyük çoğunluğunun zaten fotoğrafları görmüş olduğu düşünülünce, gazeteler genelde haberin içeriğini ve boyutunu en iyi anlatan şekilde sunmaya çalışıyor.
Ayrıca, gazetelerin ve televizyonların olayları yansıtma biçiminde son 50 yılda görülen değişikliğin doğrudan halkın bazı olaylara, özellikle de savaşa, bakış açısını şekillendirmiş olduğu görülüyor.
* New York Times Türkiye Yazı İşleri Müdürü