Eski tarz

Adım adım: SABAH gazetesi nasıl kuruldu?

Bir süredir yakın dönem basın tarihiyle ilgili okumalar yapıyorum. Benim gibi nispeten yeni nesil gazeteciler pek bilmese de SABAH gazetesinin kuruluşu İstanbul’daki basın camiasını kısa sürede değiştiren bir hamle olmuş. Bu yüzden gazetenin kurucusu Dinç Bilgin tek başına koca piyasayı alt üst edip dönüştürebilen nadir kişilerden biri olarak görülüyor. Mesele şu ki SABAH olayıyla ilgili pek kaynak bulunmuyor. Bir Metin Münir’in SABAH Olayı adlı bir çalışması var fakat kitap eski tarihli olduğu için piyasadan kalkmış. Bir süre internette yaptığım aramalar sonunda kendisi de deneyimli bir gazeteci olan Serdar Bapoğlu’nun SABAH’ın kuruluşuyla ilgili hazırladığı eski bir makaleyi buldum. Google’ın oldukça gerileri ittiği bu kısa çalışmayı burda yayınlamanın doğru olacağını düşünüyorum.

***

DİNÇ BİLGİN:
Bir İmparatorluk Öyküsü
 
Yazan: Serdar BAPOĞLU

Baba sözü dinlemedi

İzmir’den İstanbul’a gelen ve kısa sürede bir inanılmazı başararak basın İmparatoru olan Dinç Bilgin, medyadaki yeniliklerin öncüsü olarak tanındı. Şimdi ise, 115 yıllık bir efsane son buldu

Dinç Bilgin…

Sabah Gazetesi’nde yayınlanan veda yazısında belirttiği gibi dededen, babadan gazeteci… Ve dün “Bab-ı Ali” olarak bilinen, bugün ise “medya” olarak anılan sektördeki kökeni “gazeteci” olan son patron…

Sabah Gazetesi’nin kurucusu Dinç Bilgin 1940 yılında İzmir’de doğdu. İş hayatına dedesinin 1885 yılında Selanik’te kurduğu, babası Şevket Bilgin’in 1924 yılında İzmir’e taşıdığı Yeni Asır Gazetesi’nde muhasebe servisinde sıradan bir memur olarak başladı. Baba Şevket Bilgin, oğlunun bir gazete işleyişindeki tüm ayrıntıları “çeşme başında” öğrenmesini istiyordu. Muhasebe, bir kurumun yaşaması için en önemli yerlerden biriydi. Gazeteciliği sonra da öğrenebilirdi…

Atak, heyecanlı ve yenilikçi yapısı, baba Şevket Bilgin’i hem sevindiriyor, hem tedirgin ediyordu. Oğlunun heyecanlandığı zaman bastığı yeri görmemesi, onun en büyük korkusuydu. Ama Dinç Bilgin’i engellemedi. Tam tersine “kontrollü” olarak özgür bıraktı.

Oğlunu yavaş yavaş gazete yönetimine hazırlayan Şevket Bilgin, Dinç Bilgin’e çok yakın iki isim olan Yeni Asır’da Dinç Bilgin ile eşit hisseye sahip Cemil Devrim ile Sayan Sokullu’ya “önemli bir görev” verdi. “Yakında ben yönetimi bırakacağım. Yerime Dinç geçecek. Ama o çok heyecanlı. Paranın kontrolü sizde olsun istiyorum. Dinç gelsin, projelerini anlatsın, sizi ikna etmeyi başarırsa istediği yatırıma kredi açın. Yoksa onu bu fikrinden vazgeçirin” dedi.

Baba Bilgin’in teşhisindeki doğruluk, yıllar sonra kanıtlanacaktı.

Yeni Asır Gazetesi’nde hiyerarşik yapı içindeki “mecburi hizmetini” tamamlayan Dinç Bilgin, sonunda yönetime geldi. Dizginleri “kısmen” de olsa ele geçirmesi, Yeni Asır’a ataklarla dolu bir gelecek hazırladı. Bir bölge gazetesi olmasına rağmen Yeni Asır kısa süre içinde Türkiye’de ulusal yayın yapan birçok gazetenin tirajını yakaladı ve geçti.. Türkiye’de baskı kalitesine aşırı önem veren tek gazete olarak dikkat çekmeye başladı.

İzmir’de olmasına rağmen dünyadaki ve Türkiye’deki gelişmeleri yakından izleyen Dinç Bilgin, 60’lı yılların sonunda Haldun Simavi’nin ofset tekniği ile basılan Günaydın Gazetesi’ni görünce, bir anda Linotype ve Intertype adı verilen kurşun dizgi sistemini ve kurşun kalıplarda basılan rotatif baskı makinelerini terk eden ilk gazete oldu.

Bu atılımlar, İstanbul gazetelerinden önce gerçekleşmesine rağmen, Yeni Asır bir bölge gazetesi olduğu için İstanbul’da fark edilmedi. İstanbul’da yayınlanan ulusal gazeteler, yıllarca Ege Bölgesi’nde Yeni Asır’ın kendilerinden fazla tiraja sahip olmasının nedenini de bu yüzden kavramakta güçlük çekti.

Bir yandan pırıl pırıl bir gazete hazırlayan, yerel gazetecilik kavramının ötesinde, global bir tarz izleyen, mükemmel kadrolaşan ve bölge halkının nabzını tutmayı iyi bilen Dinç Bilgin, bu üstünlüğünü yıllar boyu sürdürdü. Ve Yeni Asır adı ilk kez TRT ekranında yayınlanan sürekli bir tartışma programına çağrılan Türkiye’deki yedi büyük gazeteden biri olarak bölge dışında da duyuldu.

Haberciliğe aşırı önem veren Dinç Bilgin, Ankara Bürosunun ardından, İstanbul’da da küçük bir büro açtı. Artık habercilikte de büyük gazetelerle rekabete başlamıştı. Ancak gözü yeniliklerdeydi.

Ve basın dünyasında en büyük bombayı patlattı. Yeni Asır artık bilgisayar teknolojisi ile hazırlanacaktı.

Hızlı düşünen ve çabuk karar verip, bu kararını hemen uygulamaya koymasıyla tanınan Dinç Bilgin, bu haberlerin duyulmasından iki ay sonra ve 1980’li yılların başında gazete merkezindeki tüm daktiloları bir gece ansızın kilit altına aldırdı. Sabah gazeteye gelen personele de ekranlı, klavyeli Hastech marka bilgisayarlar gösterilerek, “bundan sonra daktilo kullanmak yasak, bunlarla çalışacaksınız” denildi. Yasaktan muaf tutulan tek kişi, Dinç Bilgin’in genç kadrosuna “Baba yadigarı” olarak “devrolan” emektar gazeteci Özdemir Hazar’dı. Sadece o emektar ve kıdemli gazeteciye daktilosunu kullanma izni verildi.

Bu atılım, basın dünyasında “çılgınca ve riski çok yüksek bir girişim” olarak yorumlandı. Ama, Dinç Bilgin riski severdi… Çok büyük bir adım atmaya karar verdi…

Basının kalbi İstanbul

Dinç Bilgin, ne yapıp etmeli, mutlaka İstanbul’a gelmeliydi… Basının kalbi İstanbul’da atıyordu ve Ege’nin sınırları Bilgin’e dar geliyordu. Ortakları Cemil Devrim ile Sayan Sokullu ile konuştu, planlarını anlattı.

Proje onaylanmadı. Onlar, varlıklarını Ege’de ve Yeni Asır’da sürdürmeye kararlıydı. Güçlenme ancak bölge sınırları içinde olmak kaydı ile değerlendirilebilirdi.

Bu tepki, Dinç Bilgin’i kamçıladı, çılgınca fikrinin ilk basamağına adımını attı. Yanına Genel Yayın Müdürü Güngör Mengi ile Haberler Müdürü Çetin Gürel’i alıp İstanbul’a geldi. Gazetede kendine çok yakın bir isim olan İlhan Esen, gizli görüşmeleri sonuçlandırmış ve o günlerde Tan Gazetesi’nin Genel yayın Müdürü olan Rahmi Turan ile “yüksek tirajlı bir gazete çıkarmak” üzere transfer anlaşmasını imzalamıştı.

Yüksek tirajlı bir gazeteye sahip olsa bile sonuç olarak Dinç Bilgin bir “Taşra gazetesi patronu”ydu. İstanbul’da ise “dev”lerin egemen olduğu ve kimseye göz açtırmayan bir basın imparatorluğu vardı. Karacan’ın, Milliyet Gazetesi’ni Aydın Doğan’a satmasının üzerinden çok geçmemişti. Abdi İpekçi’nin suikast sonucu öldürülmesinden sonra eski “havasını” kaybeden Milliyet, yine de küçümsenmeyecek bir tiraja sahipti.. Ve, terazinin diğer uçlarında Simavi Birader’ler vardı. Haldun Simavi yönetimindeki Günaydın Gazetesi 1 milyonluk tiraj sınırlarında dolaşıyor, basının amiral gemisi kabul edilen Hürriyet Gazetesi ise ağabeyi Erol Simavi’de bulunuyordu. Bu denli köklü kuruluşların hakim olduğu bir pazara, “yüksek tirajlı gazete hedefiyle” İzmirli Dinç Bilgin’in girmesi “çılgınlık” olarak yorumlandı. Hatta, “intihar ediyor” diyenler bile oldu. Zira o güne kadar Simavi’lere pek çok kişi kafa tutmaya kalkmış ve “ağzının payını” almıştı.

Dinç Bilgin’in planları

Bir elektronik çılgını olarak tanınan Dinç Bilgin’in iki büyük zaafı vardı. Bunlardan biri ABD’de yayınlanan ve ülke çapında baskı ve dağıtım yapan tek gazete olan USA Today, diğeri de İngiltere’de tabloid ölçülerde yayın yapan The Mirror ve The Sun gazeteleri idi.

USA Today, Yeni Asır’ın bilgisayar teknolojisine geçerken kullandığı bir modeldi. Ancak ilk adımda Yeni Asır’a müthiş bir zarar vermişti. Dinç Bilgin, USA Today hayranlığı yüzünden Yeni Asır’ı logosundaki renge varana dek tüm temel hatları ile rehber aldığı gazeteye benzetmişti.

Bir anda Yeni Asır ciddi bir tiraj kaybına uğramış ve 150 binlerdeki satış, 45 binlere kadar gerilemişti. Nedeni hemen anlaşıldı. İzmirli okuyucu, mavi zemin üzerindeki beyaz Yeni Asır logosunu, yunan bayrağına benzetmiş ve tepkisini gazeteye boykot uygulayarak ortaya koymuştu. Anında gazetenin logosu kırmızı-beyaz’a çevrildi. Ancak okuyucuyu ikna edebilmek uzun zamanlarını aldı.

Bu ilk “tokat”, Dinç Bilgin’i planlarından vazgeçirmemişti. Tıpkı USA Today’ın yaptığı gibi ülke genelinde baskı yapmak, bölge matbaalarına uçak kargosu veya karayolu ile ulaştırılan “matris” adlı sayfaların filmlerini taşıyan paketleri ortadan kaldırmak, bunları “telefon hatlarından” göndermek istiyordu.

Ardından, Yeni Asır gibi ve Yeni Asır’dan gelen “yerel basın deneyimi” ile her bölgeye birer bölge gazetesi kuracaktı.

SABAH GAZETESİ

SABAH yayına başlıyor

Dinç Bilgin’in İstanbul’da yayınlayacağı gazetenin adı kondu. Bilgin, SABAH Gazetesi ile hem ulusal basına girecek, hem de İzmir ile köprüleri atacaktı. Sayan Sokullu ile Cemil Devrim’in uyguladığı “sıkı para politikası” da artık geride kalacaktı. Ancak parası yoktu.

Hassas hesaplar yapıldı ve Dinç Bilgin kredi kullanarak Rahmi Turan yönetimindeki Sabah’ı tamamen “ileri teknoloji”ye dayalı altyapısı ile 22 Nisan 1985’te yayın hayatına soktu. Merkezi Mecidiyeköy’de bulunan gazete elektronik ortamda hazırlanıyor, bölge matbaalarına sayfalar “page fax” adı verilen sistemle, telefon hatları kullanılarak ulaştırılıyordu. Baskı bilgisayar kontrollü makinelerde yapılıyor ve en küçük bir renk kaymasına bile izin verilmiyordu.

Bu inanılmaz bir atılımdı. Karayolu ve uçakla “matris” gönderen gazeteler, yıllarca Doğu ve Güneydoğu bölgesindeki halka bir önceki günün haberlerini okutabilmişlerdi. SABAH, Türkiye’nin her yerine “günlük” haberlerle ulaşıyordu. Nitekim, bu üstünlük gazetenin tirajına ve satışına da yansıdı. İlk gün 680 bin tirajla “siftah” yapan SABAH, her geçen gün baskı ve satış sayısını arttırdı.

Üstün teknoloji ile rekabetin anlamsızlığını farkeden diğer gazeteler de “delilikle” suçladıkları Dinç Bilgin’i izlediler ve elektronik yayıncılığa dönüş hazırlıklarına başladılar.

Tan ve Günaydın gazetelerinden gelen deneyimi ile Rahmi Turan yüksek tirajlı ve “hafif içerikli” bir gazeteyi çıkartmayı ve “oturtmayı” başarmıştı. Böylece Dinç Bilgin de İstanbul’da “ayakta kalabileceğini” kanıtladı. Sıra ikinci adımdaydı…

Yeni Asır İstanbul

Dinç Bilgin, hayalini kurduğu “bölge gazeteleri”nin startını Yeni Asır’ı istanbul’da da yayınlama kararı ile verdi. Üstelik bu kez “İzmir desteğini” almıştı. Sayan Sokullu ve Cemil Devrim’in, Yeni Asır İstanbul için “çekinceli onayı” üzerine hazırlıklar başladı.

Bilginin tarzı, “Hemen yapalım, şimdi yapalım”dı. Önemli olan sözler değil icraatlardı. Yıldırım hızı ile kadrolar oluştu, teknik altyapı sağlandı ve Rahmi Turan kadrosunda bulunan deneyimli gazeteci Tevfik Yener yönetiminde Yeni Asır İstanbul 52 sayfalık bir hacimle 1987 yılında İstanbul okuyucusu ile buluştu.

Ancak, yüksek maliyete karşın, beklenen başarı elde edilemedi. Cemil Devrim’in bir gece yarısı, gazetenin Mecidiyeköy’deki merkezine yaptığı ani ziyaretle Yeni Asır İstanbul “kepenklerini” kapattı. Topu topu üç ay yayında kalabilmişti. İzmir’den gelen bu baskı ve beklenmedik sonuç Dinç Bilgin’i çileden çıkarttı. Başarısızlığı hazmedemiyordu.

Yeni Asır İstanbul’a karşı düzenlenen operasyona Bilgin’in cevabı sert oldu. Ege’deki baba yadigarı gazetesinde hisse arttırımına gitti. Sayan Sokullu ve Cemil Devrim bunu karşılayamayınca, Dinç Bilgin çoğunluğu ele geçirdi ve Yeni Asır Gazetesi’nde “tek adam” oldu. Kısa bir süre sonra da “kader arkadaşları” Sokullu ve Devrim aralıklarla kendilerini emekliye ayırdı.

Oğlunu ABD’den çağırdı

İzmir Yeni Asır operasyonunun ardından Dinç Bilgin, ABD’de eğitim gören oğlu Önay Bilgin’i İstanbul’a çağırdı. Amacı, onu yerine hazırlamak ve yönetime geçirmekti. Ancak fizik eğitimi gören Önay Bilgin, bu fikre sıcak bakmıyordu. Gazeteciliği kendine bir gelecek olarak kabul edemiyordu. Tek hedefi uzay mühendisliğinde kendine bir yarın yaratmaktı.

Önay Bilgin’in itirazları, bu konudaki kararını çoktan vermiş olan Dinç Bilgin’in ısrarı karşısında “cılız” kaldı. Tasını, tarağını topladı ve Amerika düşlerini geride bırakıp İstanbul’a geldi. Artık istemese de medya dünyasının içindeydi.

Kendince çok çalıştı, ancak hiçbir zaman babasının arzuladığı çizgiye gelemedi. Evet yönetime girdi, “Başkan Yardımcısı” oldu, ama tek başına yönetimi devralamadı. Zaten almak da istemiyordu.

SABAH “tarz” değiştiriyor

Bu sırada duyulan bir haber, basında şok etkisi yarattı. Günaydın Gazetesi’nin efsanevi patronu Haldun Simavi, gazetesini ve web ofset tesislerini Kıbrıslı işadamı Asil Nadir’e satarak basın dünyasından çekilme kararı almıştı. Satış işlemleri büyük bir hızla tamamlanmış, Simavi, sonucu bile beklemeden Göcek’e taşınarak marina işine soyunmuştu.

Asil Nadir yönetimi, Günaydın’ı teslim edecek “güvenilir” bir isim ararken, SABAH Gazetesi’nin Genel Yayın Müdürü Rahmi Turan’a teklif götürmüş ve kabul edilmişti. Rahmi Turan SABAH’tan ayrılıyordu.

Basında “grup hareketi” yaygındı. Rahmi Turan, Günaydın’a giderken tüm kurmaylarını da beraber götürecekti. SABAH yönetimi teker teker hepsine kalmaları için teklifte bulundu ve maaş olarak “açık çek” önerdi. Yazı İşleri Müdürü Akgün Tekin ile Haber Müdürü Aydın Öztürk, Rahmi Turan’dan ayrılmamaya kararlıydı. Ancak Ekonomi Müdürü Zafer Mutlu, Dinç Bilgin’e “Neden olmasın” dedi ve Rahmi Turan’a takımdan ayrıldığını bildirdi. SABAH’ta kalacaktı.

Dinç Bilgin, Zafer Mutlu’yu bu kararından ötürü kutladı ve Zafer Mutlu istediği her şeyi maddi, manevi elde etti.

Rahmi Turan’ın Günaydın’a dönmesinden rahatsız olan isimler Zafer Mutlu’nun kozu oldu. Önce Selahattin Duman’ı, hemen ardından Ahmet Vardar’ı Günaydın’dan kendi safına çekti. Bu isimler de hemen kendi alt kadrolarını kurdular.

Zafer Mutlu, Rahmi Turan’ın izlediği “cinsellik” dozu yüksek yayın politikasını benimsemiyordu. Şimdi eline bir fırsat geçmişti. “Ciddi gazeteye geçiş” konusunda Selahattin Duman’la bir taslak geliştirdi. Burada önemli olan, Rahmi Turan tarzını benimseyen SABAH okurunu küstürmeden, bu tür yayıncılığı beğenmeyen kişileri okur profillerine dahil etmekti. Kademeli geçişi kapsayan bir sürecin ardından SABAH bir logo değişikliği yaparak kendini tümüyle “yeniledi”.

SABAH, önemli bir değişiklik yaşamış, önce yöneticilerini, ardından “yüzünü” değiştirmişti. Ve en önemlisi bunu okuyucu kaybetmeden becermişti. Bu başarı, Zafer Mutlu için yaşamının dönüm noktası oldu. Kendi halinde sıradan bir gazeteci iken, bir anda koşar adımlarla zirveye tırmanmaya başladı. Öyle ki, SABAH grubu içinde tam bir hakimiyet elde etti. Zafer Mutlu’nun onayı olmaksızın grupta hiçbir şey yapılamazdı.

Bir anlamda Dinç Bilgin, oğlu Önay Bilgin’e yüklemeyi düşündüğü misyonu, Zafer Mutlu’ya teslim etmişti. Tüm bu operasyonlar sürerken, Kenan Sönmez Dinç Bilgin’in “gölgedeki kahramanı” olarak “sessiz ve derinden gitmeyi” tercih etti.

Kenan Sönmez’in de gazetecilik macerası Yeni Asır Gazetesi’nde muhabirlikle başlamış, ardından İstanbul Bürosu’nda İstihbarat Şefi olmuş ve Reklam Bölümü’nün başına geçmişti. Bir yandan gazetenin reklam bölümünü yönetirken, yeni ortaklıklar kurulması, yeni şirket yapılaşmaları, organizasyon değişiklikleri hep Kenan Sönmez’in denetiminde gerçekleşti. Hızlı bir çıkışla Murahhas Üyeliğe kadar yükselen Sönmez, sonunda ANAP Milletvekili olarak TBMM’ye girince, adı SABAH’ın künyesinden çıktı.

“Gölgedeki diğer kahraman” ise Ercüment Gündem’di… Dinç Bilgin’in İzmir’den beraber getirdiği Gündem, enerjik yapısı, finans konusundaki bilgisi ve teknik altyapı hazırlama konusundaki becerisi ile Bilgin’in en güvenilen “kurmay”larından biriydi. Ancak o da, tıpkı Kenan Sönmez gibi “gölgede” kalmayı tercih etti ve hiçbir zaman Zafer Mutlu gibi ön plana çıkmak istemedi.

Bir eli ile “para”yı yönetirken, diğer elindeki lupla basılan gazetenin fotoğraflarını inceleyip, baskı ve renk ayırım ustalarını “içtimaya” dizen ve kaliteden asla ödün vermeyen Ercüment Gündem, ilerki dönemlerde “içine kapandı” ve yönetime yeteneklerinden yararlanma fırsatı vermedi.

Nedeni ise basitti. Önay Bilgin’in bazı yatırımlarını yararlı bulmayarak geri çevirmiş ve “Ben patronum. Böyle olmasını istiyorum” diretmesiyle karşılaşınca, bilgilerini kendisine saklamaya karar vermişti. Gündem’in bu kararı, Dinç Bilgin’in çok güvendiği “mali pusulasını” kaybetmesine yol açtı.

Promosyon savaşları

“Taşra”dan İstanbul’a düşen ve zirve yapan bir gazetenin patronu olan Dinç Bilgin, aynı zamanda basında pek çok kavganın da odak noktasında yer aldı. Bunların en çarpıcıları “Promosyon savaşları” oldu.

Gazetelerin “hediye” olarak okuyucularına vermeye başladıkları tabak, çanak ve bardaklarla başlayan promosyon kampanyaları kısa süre içinde çığrından çıktı. Televizyon, buzdolabı, dayalı döşeli daire derken, o günlerde Mehmet Ali Ilıcak yönetimindeki Tercüman gazetesi işi “uçak” vermeye kadar götürdü. Ancak bunlar içinde en çok ses getireni Ansiklopedi furyası idi.

Eğitim dışında kalan malzemelerin promosyonda kullanılmayacağı yolundaki tartışmalar, hükümet katlarında gündem maddesi oldu. Basında ilk kez köşe yazarları arasında “patronlarını savunan ve rakip patronları yerden yere vuran” yazılar yayınlandı, astronomik tazminat davaları açıldı…

Ancak bunların hepsinden ustaca manevralarla sıyrılmayı başaran Dinç Bilgin, sonunda öyle bir hale geldi ki, aleyhine yazan gazetecilerin tamamını kadrosuna dahil etti. Mehmet Barlas, Güneri Civaoğlu, Hasan Cemal… Hepsi de SABAH’ın “dev yazar kadrosuna” dahil oldular.

Aslında bu konuda gazeteler cephesinde değişen bir şey de olmadı. “Yasaklamalar”, her dönem “kılıfına” farklı “uydurmalarla” günümüze kadar taşındı.

“Çiçeği burnunda solan” bir gazete: Söz

Dinç Bilgin, hedeflerini teker teker ele geçiriyor, imparatorluğunun sınırları günden güne genişliyordu. Ancak en büyük emeli USA Today’dı ve benzer bir gazeteyi yaşatmayı halen başaramamıştı. İlk olarak Yeni Asır’da denemiş, olmamıştı. Modeli ikinci kez İstanbul Yeni Asır’da “fırına vermeyi” denemiş, yine tutmamıştı. Elindeki lokomotif yayın olan SABAH ise farklı bir çizgiye oturmuştu. Onu artık yolundan çeviremezdi. Ama kararlıydı…

Kafasında yeni yayınlar, dergiler, gazetelerle ilgili projeler dans edip duruyordu. Sonunda ve yine her zamanki gibi “ışık hızıyla” sürpriz bir ortaklık kurdu. Nokta Dergisi’ni de yayınlayan Gelişim Grubu’nun sahibi Ercan Arıklı ve İktisat Bankası’nın patronu Erol Aksoy’la işbirliği oluşturdu. Grup çatısı altında mevcutlara ek olarak yeni yayınlar, özellikle de bir gazete çıkartılacaktı. Şekil olarak USA Today’a benzeyecek Söz Gazetesi projesi böylece uygulamaya kondu.

Kadro Ercan Arıklı tarafından oluşturuldu ve gazete Levent’teki Gelişim Grubu binasında önce taslağa, ardından makete döküldü. Sayfalar hazırlandı ve “yayına geçme” günü belirlendi. Ne var ki, bir gece yarısı Dinç Bilgin ve Zafer Mutlu’nun ani ziyareti her şeyi bir anda değiştirdi. Dinç Bilgin gazeteyi hiç beğenmemiş ve “fazla entelektüel” bulmuştu. Zafer Mutlu hemen SABAH Gazetesi’nden bir ekibi Levent’e çağırdı. Sabaha kadar yeni bir gazete yapılacak ve piyasaya böyle çıkılacaktı.

İşlere sıfırdan başlandı. Yeniden bir gazete hazırlandı ve sabah piyasaya o güne kadar hazırlanandan tamamen farklı bir Söz çıktı. Ama “çiçeği burnunda” bu gazete çok yaşamadı. Dinç Bilgin, bir süre sonra kararını açıkladı: “Vazgeçiyorum. Böyle bir gazete olmayacak!”

Gerçek anlamda bir şok yaşandı. Kimse duyduklarına inanamadı. Ama gerçek buydu. Söz Gazetesi emekleme dönemini yaşarken kapatılmıştı.

Dergi Grubu oluşuyor

Söz gazetesi ile birlikte, Arıklı-Aksoy-Bilgin ortaklığı da sona erdi. Ne var ki, işadamı Asil Nadir’in Günaydın’dan sonra Gelişim Grubu’nu da satın alması, yeni bir dönüm noktası oldu. Binasını ve dergilerini Asil Nadir’e satan Ercan Arıklı, Dinç Bilgin ile, bu kez “dergi yayını” bazlı bir ortaklığa gitti. Böylece 1 Numara Yayıncılık doğdu.

Hayalindeki gazeteyi “bir süre için” rafa kaldıran Dinç Bilgin, Ercan Arıklı yönetimindeki yeni yapılanma ile basın dünyasına peş peşe yayınlar sokmaya başladı. Aktüel’i, Cosmopolitan, Gezi, Otomobil gibi yaklaşık 30 dergi izledi.

Böylelikle Dinç Bilgin dergicilik pazarında da adını duyurdu. Kısa bir süre sonra kendisini yakından izleyen Hürriyet Grubu ile dergi pazarını paylaştı.

İkitelli’ye taşınma

“Büyük hayal”e adım atılan SABAH’ın Mecidiyeköy Atakan Sokak 14 numaralı 4 katlı binası, Dinç Bilgin’in gerçekleştirmeyi düşündüğü projelere “dar” geliyordu. O günlerde basının Bab-ı Ali olarak tanındığı Cağaloğlu’nu terk etmesi de söz konusuydu.

Ve, Dinç Bilgin yine diğerlerinden önce davranmış ve İkitelli’de muhteşem bir bina yaptırmıştı. Bu kompleks, aynı zamanda Türkiye’de “plaza” olarak gelecek yıllarda anılmaya başlayacak mimari türün ilk örneği idi. Otoparkı, yüzme havuzu, jimnastik salonu, lokantaları, berberi, matbaası ile “mahalle” görünümlü bu kompleks, görenlere parmak ısırtıyordu.

Üstelik bu yapı, mimari yeniliğin yanı sıra ultra HI-Tech bir teknoloji ile donatılmıştı. Daha prototip aşamasında olan Crosfield ve Scitex renk ayırım teknolojileri ve Goss 70 baskı makinesi dünyada ilk kez olarak SABAH tesislerinde kuruldu.

Teknik altyapının kurulması aşamasında henüz işlerden “elini eteğini çekmemiş olan” Ercüment Gündem’in yardımcıları Ali Sokullu, İbrahim Üzmez, Enis Karslıoğlu ve Serdar Özçolak’tı. Ali Sokullu elektronik, İbrahim Üzmez ile Serdar Özçolak baskı aşamasındaki yapılanmadan sorumluydu. Teknik atılımlardaki en önemli isim ise Enis Karslıoğlu idi. SABAH’a bir gazete ilanına cevap vererek giren bu pırıl pırıl, güleç yüzlü genç mühendis, kısa süre içinde enerjisi, bilgisi ve “hızlı” temposu ile tüm çalışanların ilgisini ve saygısını kazanmıştı. “Hızı” Dinç Bilgin’i, bilgisayar sistemindeki sorunları çözmedeki “becerisi” de teknik çalışanları cezbediyordu.

Karslıoğlu’nun, prototip aşamasındaki bir teknolojiyi, halen kullanılmakta olan sisteme büyük bir hızla uyarlaması, üretici firmalara çeşitli konularda “rehberlik” yapmasına da yol açtı. Gerek Crosfield, gerek Scitex, sistemlerindeki birçok değişikliği elektronik mühendisi Enis Karslıoğlu’ndan gelen bilgilerle gerçekleştirdi.

Böylece, SABAH’ın elektronik gazete hazırlama teknolojisi bir anda dünya standartlarının bile önüne geçti. Ancak bunların hepsi astronomik yatırımlardı ve Dinç Bilgin, “Borcunu borç alarak kapatma” yöntemine dayalı stratejisi ile giderek daha fazla borçlanıyordu. Kredi kullandığı kuruluşlardan gelen uyarılara ise, atılımlarının heyecanı ile aldırmıyor, “Bakın, paralarınız işte burada” diyordu.

Ve SABAH, 1990 yılı başında bu teknoloji harikası “Medya Plaza”ya taşındı.

ATV

Satel ile TV’ye adım, ATV doğuyor

Bu arada SABAH’a kardeşler de gelmişti. Bugün, Yeni Yüzyıl, Fotomaç, Sabah Yıldızı’nı onlarca dergi izliyor, dergilere her geçen gün yenileri ekleniyordu.

Yatırımların arkası kesilmedi. Dinç Bilgin’in bu kez aklını TV kurcalıyordu. Yine ani bir kararla TV kurmaya karar verdi. Görev, Önay Bilgin ve Güzel Sanatlar Reklam Ajansı ortaklarından Yiğit Şardan’a deklare edildi.

Gazeteciliği ve basın dünyasını hala kabullenememiş olan Önay Bilgin, bu gelişmeden çok heyecanlanmıştı. Televizyonun kuruluş aşamasında Güzel Sanatlar’ın ortaklarından Yiğit Şardan’la birlikte program ve film seçimleri yapmak üzere hemen Amerika’ya gitti. Önay Bilgin’in bu aşırı sevinci bazı kişiler tarafından o günlerde, “Yeni bir oyuncağı olduğu için çok mutlu” şeklindeki yorumlara yol açtı. Aynı zamanda Önay Bilgin’in “heyecanı”, bazı konularda “frene basma gereği duyan” Ercüment Gündem ile ciddi tartışmaların yaşanmasına da neden oldu.

Medya Plaza’da bu elektrikli ortam oluşurken Dinç Bilgin gelecekte Sabah Gazetesine veya atv’ye Genel Müdür yapmayı düşündüğü Enis Karslıoğlu’nu finansman ve pazarlama eğitimi görmesi için Amerika’ya gönderdi. Ancak Karslıoğlu döndüğünde başka bir makama atandı. atv’de Başkan Yardımcısı olmuştu.

Türk basını veya yeni adı ile “Türk Medyası”, “Anchorman” kavramına da atv’de haberleri sunmaya başlayan Güneri Civaoğlu ile tanık oldu. Bir süre sonra yönetimle anlaşamayan Civaoğlu geri çekildi ve yerini deneyimli bir televizyoncu olan Ali Kırca doldurdu.

Bayram’da gazete kapatmaya paydos

Kendini fena halde atılımlara kaptıran Dinç Bilgin bu arada önemli bir dostunu da kaybetti. SABAH projesi için İzmir’den birlikte getirdiği yakın arkadaşı ve gazetenin Genel Müdürü Çetin Gürel istifa etti.

Dinç Bilgin’i yakından tanıyanlar, bu istifa haberi karşısında şok oldular. Bu olayı Dinç Bilgin yıllar sonra “İnsan hızla koşarken bazı kişilere çarpıp yere düşürebiliyor” şeklinde yorumladı. Ama Çetin Gürel ile yolları bir kez ayrılmıştı ve tekrar bir araya gelmedi.

Gazete, dergi, televizyon, teknoloji derken Dinç Bilgin uzun tartışmalar yaratan yeni, çarpıcı ve bir geleneği ortadan kaldıran kararını açıkladı. Artık bayram tatillerinde de gazete yayınlanacaktı…

Türk basınında dini bayram tatillerinde gazete yayınlamamak bir gelenekti. Yılda yaklaşık 7 gün gazeteler Şeker ve Kurban bayramlarında yayınlanmaz, bu süre içinde Gazeteciler Cemiyeti tarafından çıkartılan Bayram Gazetesi boşluğu doldururdu. Böylece Gazeteciler Cemiyeti’ne bir ek gelir sağlanır, gazeteciler 7 gün tatil yapma şansı elde eder, gazete baskı makineleri bakımdan geçerdi.

Dinç Bilgin’in kararı kesindi ve bayramda SABAH Gazetesi’ni yayınladı. Mahkemeler, tartışmalar, atışmalar sonuç getirmedi. Sonunda başta Hürriyet olmak üzere diğer gazeteler de “etik” kavgalardan vazgeçip, “rekabette yenik düşmemek” için eleştirilen bu karara kendileri de uydu.

Bir rivayete göre, Dinç Bilgin’in bu kararı almasına “intikam” duyguları yol açmıştı. İzmir Gazeteciler Cemiyeti’ne üye olan Dinç Bilgin ve Güngör Mengi, merkezi İstanbul’da bulunan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’ne üyelik başvurusu yapmış, ancak başvuruları geri çevrilmişti.

SABAH’ın kurmayları ise, bayram tatilleri nedeniyle oluşan boşlukta gazetelerin ciddi zarara uğradığını ve bayram sonrasında ciddi tiraj kayıpları yaşadıkları için böyle bir kararı “ekonomik” olarak mecburen aldıklarını açıkladılar.

Sonuçta, SABAH’ın önderliğinde artık bayramlarda da Türk okuru gazete okumaya başladı!

Personel tedbirleri

Türkiye’ye getirdiği teknoloji ve yatırımları kadar, personele karşı tutumu ile de adından söz ettirdi Dinç Bilgin.

Zaman zaman izlediği katı tutum yüzünden basın imparatoru Murdoch’a benzetilen Bilgin’in çalışanların tepkisini çeken en ciddi uygulamasına ilk kurban o dönemde SABAH Gazetesi’nde tüketici köşesini hazırlayan Meral Tamer oldu.

Bir sabah gazeteye gelen Tamer, çantasındaki manyetik kartını çıkartıp içeri girişini sağlayan turnikeye değdirdi. “Tık” yoktu. Bir arıza olduğunu sanarak, güvenlik görevlilerine turnikeyi açmalarını söyledi. Aldığı cevap, basın çalışanları arasında günlerce tartışıldı:

“Kusura bakmayın Meral hanım. Çıkışınız verilmiş. Şurada bekleyin, arkadaşlarla birlikte yerinize çıkıp özel eşyalarınızı toplamanıza izin verilecek!”

O güne kadar işten çıkarmalar hep “muhasebeye çağrılma” yöntemiyle gerçekleşirdi. “kapıdan sokmama” da Türk basınında bir “ilk” oldu. Bu olay, Dinç Bilgin’in ne kadar sert ve kararlı yapıda bir karaktere sahip patron olduğunun çarpıcı bir göstergesiydi.

Yeni Yüzyıl, Yiğit’e yar olmadı

Dinç Bilgin grubunda yaşanan olaylar zincirinde, “Türk Ticaret Bankası İhalesi” ile ünlenen Korkmaz Yiğit de “küçük bir rol” aldı. Medya dünyasına girmeye heveslenen patronlar kervanına katılan işadamı Korkmaz Yiğit, Kanal E’nin ardından Kanal 6’nın sahibi oldu.

Grubuna bir de gazete eklemek isteyen Yiğit’e, Dinç Bilgin Yeni Yüzyıl gazetesini sattı. Ancak Dinç Bilgin daha parasını almayı başaramadan, Korkmaz Yiğit’in başı derde girdi. İhaleye fesat karıştırmak iddiasıyla suçlandı, ardından Çakıcı kasetleri ile kelimenin tam anlamı ile “ipliği pazara döküldü”. Yiğit, hapse girince de, satın aldığı yayınlarda da umutsuz bir bekleyiş başladı.

Günler geçti, Yiğit hapisten çıktı. Aldıklarını teker teker geri verdi. Bu geri verilenler arasında Yeni Yüzyıl gazetesi de vardı. Dinç Bilgin, ani bir hareketle gazetenin adını Yeni Binyıl’a çevirdi ve yayınını sürdürdü. Bu öylesine hızlı oldu ki, kimse ne olduğunu bile anlayamadı. Yeni Binyıl’ın reklam filmlerinde bile değişen tek şey “adı” idi. Oyuncusu, hatta reklam müziklerine bile dokunulmadı.

Göz kamaştıran bir tesis: Print Center

Dinç Bilgin’in yaşamında hiçbir zaman “rutin”e yer yoktu. Sürekli hareket, sürekli girişim… Büyümenin getirdiği coşku ve büyüleyici atmosferde Dinç Bilgin bir açmaza sürüklenmeye başladı.

En ileri teknolojiyi, dünya ile birlikte aynı anda, hatta zaman zaman dünyadan önde kullanıyordu. Doğru.
İzmir’den İstanbul’a gelmiş ve inanılmazı başararak SABAH’ı “1 Numara” yapmıştı. Bu da doğru.
Müthiş yatırımlarla, Türkiye’nin gururu olarak gösterilebilecek tesisler kurmuştu. Ve bu da doğru.
Ama yanlış olan bir şey vardı ve bu da yavaş yavaş Dinç Bilgin’i dönüşü olmayan bir yola sokuyordu. Borç yükü giderek artıyor ve hareket yeteneği giderek azalıyordu. Tam bu noktada Dinç Bilgin “çılgınca” bir karar daha verdi. SABAH tesisleri Zincirlikuyu’da inşaatı devam eden ve “Tatlıcı İkizleri” olarak bilinen iki gökdelene taşınacaktı. İkitelli’deki binalar satılacak, SABAH’ın konumlandığı yatay bina hastane, atv 2000 binası ise otel olacaktı. Matbaa ise Samandra’ya taşınacaktı.

Bu proje çerçevesinde, Kartal Samandra’da müthis bir baskı tesisinin temeli atıldı. Ancak inşaatı sürerken, SABAH’ın Zincirlikuyu’ya taşınması fikrinden “yüksek maliyet” nedeniyle vazgeçildi.

Kriz zirvede

O zamana dek Dinç Bilgin, mali düzen içinde birçok ortaklıklar kurmuştu. Karamehmet Grubu, Türker İnanoğlu, Ercan Arıklı grubu, Birleşik Basın Dağıtım’da çeşitli ortaklıklar zaman zaman dengeleri bozuyordu. Dinç Bilgin, bir dönem dizginleri yeniden ele almak üzere Yeni Asır’da yaptığı gibi “beklenmedik bir sermaye artışına” gitti ve Karamehmet Grubu’nu azınlığa düşürdü. Mahkemelik olan bu “artış” olayında karar Karamehmet’ten yana geldi.

Çeşitli dönemlerde, çeşitli ortaklıklardan söz edildi. Bir dönem Cıngıllıoğlu Holding’in çoğunluk hisselerine sahip olduğu, bir dönem de yönetimi Karamehmet Grubu’nun aldığı söylendi. Bu bilgilerin hiçbiri doğrulanmadı ama SABAH Grubu’nun, namı diğer Medya Holding’in, dolayısıyla Dinç Bilgin’in yaşadığı mali kriz artık gözardı edilemeyecek boyuta gelmişti. Ama o, bu kez var gücü ile Samandra Tesisleri’ne yüklendi. Mali krize rağmen yatırımlarını tamamladı, Ortadoğu, Balkanlar ve Avrupa’nın en büyük, dünyanın ise sayılı baskı tesisi görkemli bir törenle açıldı.

Etibank olayı

Dinç Bilgin, bu arada bir de banka sahibi oldu. Etibank’ı satın alarak gazete ve televizyonu ikinci plana ittti. Enerjisini bankacılığa odakladı. Ne var ki, bu sonu hazırlayan bir başlangıçtı. Teknoloji açısından her zaman ileriyi gören bir patron olarak tanınan Dinç Bilgin, ticari anlamda geleceği görebilse belki de banka sevdasına hiç kapılmayacaktı. Çünkü o gazeteciydi ve bankacılığı bilmiyordu. “Öğrenecek” zamanı ise yoktu. Ekonomideki olumsuz gelişmeler Dinç Bilgin’in hesaba katmadığı önemli ayrıntılardı.

Birden, bir dizi olay yaşandı. Dinç Bilgin SABAH’ı ve atv’yi yine ani bir kararla Teşvikiye’ye taşımaya karar verdi. Ancak bu taşınma yapıda bölünmeler yarattı. Gazetenin grafik bölümü, Takvim Gazetesi ve bazı yan unsurlar Sirkeci’de kiralanan bir binaya, Yeni Binyıl Gazetesi de Beşiktaş Akaretler’e gitti. Aynı günlerde Dinç Bilgin’in Kanal 6’yı aldığı açıklandı.

Bu hemen yeni bir söylentinin yayılmasına yol açtı. İddialara göre Dinç Bilgin, SABAH gazetesi ve atv yönetimdeki ağırlıklı hisseleri Cıngıllıoğlu’na devretmiş, Samandra tesisleri, Kanal 6 televizyonu ve Sirkeci’ye konuşlanan Takvim gazetesi ve Etibank ile kendisine farklı bir yol çizmişti. Bu iddia da doğrulanmadı. Ancak bir ara Sirkeci’deki grubun Günaydın tarzında bir gazete çıkartma hazırlığı yaptığı ve vazgeçildiği öğrenildi.

Son’u hazırlayan bomba açıklamalar

SABAH Gazetesi Teşvikiye’de “şehir yaşamına alışmaya çalışırken” beklenmedik bir açıklama, grup çalışanlarını ve basın dünyasını sarstı. Söylentiler Çukurova ve Cıngıllıoğlu Holding arasında dolaşırken, bir anda ortaya Park Holding ve Turgay Ciner çıktı. Çeşitli alanlarda faaliyet gösteren Turgay Ciner, SABAH’ın ve grubun ağırlıklı ortağı olmuştu. Bilgin cephesinden yapılan açıklamada yönetim hisselerinin yüzde 50-50 paylaşıldığı bildirildi.

23 Ekim tarihindeki bu hisse devrinden tam beş gün sonra büyük bomba patladı. Dinç Bilgin’in sahibi olduğu Etibank’a Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu tarafından el kondu ve yönetimi Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devredildi. Dinç Bilgin, mal varlıklarını satarak borcunu son kuruşuna kadar ödeyeceğini söylüyordu. Ancak parası yoktu. Ciner’e hisse devri “bedelsiz” yapılmıştı. Bir anlamda Ciner, Bilgin’in borçlarına karşılık hisse sahibi olmuştu. Mallarına ihtiyati tedbir konan Bilgin’in süper yatı ve uçağı da leasingle alınmıştı. Dolayısı ile buradan da bir gelir elde etmesi söz konusu değildi.

Herkes, “Acaba ne olacak?” diye beklerken, son sürpriz 29 Kasım tarihinde yine Dinç Bilgin’den geldi. Ertesi gün piyasaya çıkacak SABAH Gazetesi’nde, her şeyi ama her şeyi, SABAH’ı, atv’yi, Yeni Asır’ı, Kanal 6’yı, Holding, Pazarlama, dağıtım ne varsa Karamehmet ve Ciner’e bırakıp, medya dünyasına veda ettiğini yazıyordu.

Bu satış işlemleri “bedelsiz devir” esasına göre düzenlenmişti. Yani “borcuna” karşılık mallarını vermişti.

Dededen, babadan gazeteci ve iyi bir aile babası olan Dinç Bilgin’in şimdi hiçbir şeyi yok. Gazetelerini, televizyonlarını, dergilerini kaybetti, bankasına devlet el koydu. Olanlara bakıldığında ise, mallarında ihtiyati tedbir ve devlete Etibank’ın borcu…

İşte 115 yıllık bir efsanenin sonu…
İşte günahları ve sevaplarıyla Dinç Bilgin’in yaşamı…
Bir medya imparatorunun doğuşu, yükselişi ve oyundan çekilişi…
Yaptıkları ve yapamadıkları ile Dinç Bilgin gerçeği.

Reklam

2 thoughts on “Adım adım: SABAH gazetesi nasıl kuruldu?

  1. bu yazıyı bilgimize sunduğunuz için teşekkürler. “sabah olayı”nı ben de sanırım sahafta bulmuş ve oldukça yararlanmıştım. türkiyede basın ve medyanın tarihine ilişkin çok çok az kaynak var ve bunların da pek azı derli toplu analiz içeriyor. o yüzden 2006da kitaplaştırdığım tezimi hazırlarken tarihsel arkaplan kısmı için bir hayli kaynaktan gıdım gıdım veri ayıklamaya çalıştım. ilginizi çekerse: http://www.idefix.com/kitap/turkiyede-medya-endustrisineoliberalizm-caginda-mulkiyet-ve-kontrol-iliskileri-gulseren-adakli/tanim.asp?sid=M83LT6W374TOZRJQ1XOP

    • Kitap oldukça hacimli bir çalışmaya benziyor. Uygun bir zamanda edinip okuyacağım. Özellikle 90’lı yılların basın mücadelesi konusunda nedense üç maymun oynanıyor. Halbuki bugünkü koşulların hazırlanmasında büyük etkileri var…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s